Spor takip etmem, televizyon izlemem, haberleri takip etmem diyorum ama kendi işim ve ilgi alanımla ilgili haberler bittikten sonra, dünyada neler olup bittiğini görmek için
BBC'ye, Türkiye'de iş ve ekonomi alanında neler oluyor diye de
Patronlar Dünyası'na (kötü site tasarımı ve özensiz dizgiye rağmen, magazinden uzak, "bağımsız" ve "tarafsız" içerikleri olduğunu düşünerek) bir göz atarım.
Bugün gördüğüm bir başlık, pek çok konuda kafamda sorgulamalara girişmeme sebep oldu:
"IKEA 'dönüşüm' adı altında binlerce işçi kıyımına hazırlanıyor". Başlıktan daha buram buram "solculuk" kokuyor, haklısınız. (Haberde kaynak belirtilmemiş ama Google'da araştırınca haberin
soL.org.tr'den aynen alındığını gördüm. "Patronlar Dünyası" gibi ismi kapitalizmi andıran bir haber sitesini takip ettiğim için beni "patron özentisi" diye eleştiren iç sesiniz büyük bir tezat yaşamıştır böyle aşırı Solcu bir kaynaktan aynen haber kopyaladığını öğrendiğinizde sanırım.)
Bu haber başlığının ilgimi çekmesini sağlayan ve beni düşündüren iki temel konu var:
1- IKEA:
Asıl sorun bu değil ama düşünce akışı olarak buradan başlamak lazım. Ben, İşletme okumuş birisi olarak çok okudum inceledim IKEA iş modelini ve felsefesini. Şahsen, örnek şirketlerden birisi olduğunu düşünüyorum. (Kişisel olarak da lovemark'larımdan birisi; ihtiyacım varsa alışveriş yapmaya oradan başlarım. Şu an bu yazıyı yazarken oturduğum sandalye ve masa da kendi ellerimle kurduğum onlarca IKEA ürünlerinden.)
IKEA hakkında bildiklerimden hızlı bir özet geçeyim: Almanya'dan İsveç'te ufak bir çiftliğe taşınan bir ailenin çocuğu olan Ingvar Kamprad (IKEA isminin ilk iki harfi), tam bir girişimci olarak daha öğrenciyken ufak şeyler satarak ticarete giriyor ve işleri büyütüp bir mobilya dükkanı alıyor. Savaş sonrası İsveç'te milyonlarca aynı tipte ev yapıldığını görüp, buradan bir fırsat yaratarak tam bu evleri döşemek için gerekli tüm ayrıntıları düşünerek mobilyalar ve aksesuarlar geliştiriyor. (IKEA'ya gittiğinizde gördüğünüz örnek odalar.) Seri üretilen tasarım mobilyaları kolay taşımak ve satış fiyatını mümkün olan en düşük fiyatta tutabilmek için de "düz koli sistemi" yani demonte olarak kolide satılan mobilya tasarımlarına geçiyor ve bir nevi şirketin felsefesi böyle oluşuyor.
IKEA'nın yönetim ve hissedarlık yapısında, haberi yapanların ve çoğu insanın bilmediği önemli bir ayrıntı var: Kamprad,
şirketi bir vakfa bağlıyor ve kârın ya şirkete geri yatırılması, ya da hayır işlerinde kullanılmasına izin veriyor. Yani alışık olduğumuz Amerikan tipi Kapitalist bir şirket değil IKEA. Evet çok zekice kapitalist uygulamaları var (mağazaların tamamını gezdirmeye yönelik mağaza tasarımı, ucuzluk algısı veren toptan depo alanından alışveriş, çıkışta seri sonu ve hasarlı ürün satışı, çok uygun fiyatlı ve erken açılan restoranları vs...) ama ben bunları "iyi düşünülmüş işletmecilik taktikleri" olarak görüyorum. Sonuçta,
çok eski model bir Volvo süren, bisiklete binen, ikinci el kıyafetler giyen bir milyarder olarak geçen sene 91 yaşında öldü şirketin mutlak patronu Ingvar Kamprad ve şirketi hala İsveç'te ufak bir kasabadan yönetilen, geliri vakfa aktarılan, dünyada 150.000 çalışanı olan, yöneticilerinin yarısı kadın olan bir şirket olarak devam ediyor.
2- Solculuk ve dijitalleşme:
Hiç bir dini inancı olmayan, hiç bir insanın doğuştan faklı olmadığını düşünen birisi olarak sağcı olmadığımı biliyordum, o yüzden solcu olduğumu düşünüyordum gençken, ama Türk-Müslüman azınlığın bir parçası olduğumuz için, doğup büyüdüğümüz Sosyalist-Faşist ülkeden kovulup Türkiye'ye yerleşmiş bir ailenin üyesi olarak,
Komunizma dönemi hikayelerini dinlemiş ve ailemizin büyük kısmı orada kaldığı için 90'da sistemin çöküşünden sonraki halleri gözlemlemiş olduğum için de Türkiye'deki çoğu solcudan farklı düşüncelerim olduğunu fark ettim ve apolitik oldum. "Herkes bildiği işi yapsın" şeklinde özetlenebilecek Teknokrasi fikrini benimsedim ve 6 yıl önce kendi kurduğum şirketimin de adını Teknokrasi koydum. Bilimin, teknolojinin gelişmesinin tüm insanlık için faydalı olduğunu, herkes için daha rahat bir hayat getireceğini düşünüyorum. Black Mirror serisindeki karamsar gelecek (distopya) senaryolarına inanmıyorum, İnternet'in insan doğasını en iyi yansıtan, en muhteşem icat olduğunu düşünüyorum.
"İşçi kıyımı" gibi tanımı olmayan bir söylemi, işçilerin doğal hakkı olarak görülen işlerinin elinden alınmasını eleştiren, "soykırım" tartışmalarına benzetiyorum. O günkü şartların gerektirdiği değişimin, büyük resimde hiç etkisi olmayan insanların hayatlarını etkilemesi tabii ki acı, ancak sırf o insanlara karşı bir kin duygusuyla alınmış kararlar olarak göstermeyi doğru bulmuyorum. Sırf Yahudi olduğu için insanları yok etmeyi hedeflemekle, daha verimli bir şirket yapısına geçerken bazı pozisyonların artık atıl kalması yüzünden çalışanları işten çıkartmak aynı şey değil. İş dünyasında ilk olarak McKinsey'nin önerdiği "işler iyi giderken de işçi çıkartarak şirket kârını artırma" fikrini de savunmuyorum, ve bahsettiğim haberin de bu mantıkla değil, "dijital dönüşüm" mantığıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Haberin girişinde, zaten anladığımız anlamda bir işçi çıkartma olmadığı belli oluyor: "
IKEA Group, merkezi destek birimlerinde görevli idari personel başta olmak üzere önümüzdeki iki ay içinde 7 bin 500 çalışanı işten çıkarmayı planladığını söyledi". Haberin devamındaki şu kısım, başlıkla tezat oluşturuyor zaten: "
IKEA bir taraftan işten işçi çıkarırken, diğer taraftan da yeni mağaza formatlarıyla, online olarak büyüyerek ve dijital konulara yatırım yaparak 11 bin 500 yeni istihdam yaratmayı öngörüyor." 7.500 eski tip işler yapan çalışanın işi ortadan kalkıyor, ama yeni nesil işler yapacak 11.500 iş ortaya çıkıyor kötü mü şimdi bu? Tarım devrimini ıskalayan, teknoloji devrimini es geçmeyi kabullenen bir "gelişmekte olan ülke" mentalitesi bu, solculuk-sağcılık veya sosyalizm-kapitalizm ile açıklayamıyorum.
Son olarak, haberin sonundaki, içimize su serpmesi için eklenen not da benim canımı sıkıyor tam tersine: "
IKEA Türkiye'den yapılan açıklamada IKEA Group'un iki yıl içerisinde gerçekleştireceğini duyurduğu işten çıkarmaların, Türkiye'de faaliyet gösteren şubelerini kapsamadığı belirtildi." Yani Türkiye, IKEA için sadece bir pazar, sadece bir mağazacılık operasyonu. Öyle dijital dönüşümden faydalanacak, değer üreten bir pazar değil. Neden değil? Neden olamadık?
"Amazon drone'larını vurarak, taşıdığı ürünleri çalıp satarak hayatını sürdüren serseri gençlik." distopyasında bize neden o dronları uçuranların, o drone'ların taşıdığı "hayatı güzelleştiren" ürünleri satın alanların değil de, kenarından bu işten nasiplenip günü kurtaran serserilerin rolü reva görülüyor?
Yazmaya başlayınca tahmin ettiğimden uzun bir yazı oldu ama
Pascal'ın dediği gibi; daha kısa yazacak zamanım yoktu. 😬